Distopya Kavşağında bir Ütopya: Kanal İstanbul

 

Her ütopik düşünce bir tabula rasa (beyaz sayfa)’dır. Ancak zamanın boyunduruğunda geçen günler, ütopyaların hayal ettirdiği “Altın Çağ”ın bir yanılsama olduğunu insanlara gösterdiği gibi artık distopyalara evrilmiş zorba bir düzen içerisinde yaşamaya mahkûm kılmaktadır. “İdeal Kent” tasarılarının yer aldığı Tabula Rasa’lar; çoğunlukla kirli, obsesif, karamsar ve korku yüklü bir imajlar kompartımanına dönüşmektedir. Antik Çağ’dan günümüze ütopya durakları realitenin deneyimlenmesi ile distopyalara dönüşen ve her defasında kendini tekerrür eden hikâyelerle doludur. Platon’dan, More’a ve yaşadığımız zamana değen tüm ütopistler belki de yanılgının değirmenine su taşımışlardır. Bu makalede; ütopya kavramının tarihsel süreçler içerisinde konumlandığı yer, temsil ettiği düşünceler, ütopya-distopya sarkacı üzerinde konumlanmış kimi uygulamalar ele alınıp yakın zamanın en dikkate değer kentsel objesi durumuna geçen Kanal İstanbul bağlamında bir “Altın Şehir” yaklaşımının karşılık geldiği izlekten el alınarak söz konusu projenin mekân ile kuracağı ilişki temelinde bir okuma gerçekleştirilmeye çalışılmaktadır.