Mimarlığın Görmek İstemediği “Kriz”: Sakatlık

 

Dünyada 1970-1980’li yıllarda ortaya çıkan ve özellikle 2000’li yıllarda farklı disiplinlerin ortak çalışma alanına dönüşen ‘sakatlık çalışmaları’ toplumsal yaşamda sakatların dikkate alınmasının bir hak sorunu olarak kabullenilmesi gerektiğini savlamaktadır. Sakatlık meselesi, uzun yıllar tıp bilimlerinin uzmanlık alanı üzerinden biçimlenmiş, çoğunlukla ‘hastalık ve eksiklik’ olarak tanımlanmıştır. Ancak sosyal bilimlerin sakat bedenlerin bir sorunsala dönüştürülmesi meselesine toplumsallık üzerinden yaklaşımı ve engelleri yaratan kurumları, mekanları, standartları sorgulaması bu alandaki literatürün dönüşümünü sağlamıştır. Türkiye’de sakatlık meselesi özellikle mimarlık alanında ‘tıbbi model’ in belirleyiciliği altında kalarak bir ‘yeti yitimi’ ve ‘kişisel bir trajedi’ olarak kabullenilmiştir. Ancak Sosyal bilimlerde Dikmen Bezmez, Sibel Yardımcı ve Yıldırım Şentürk’ün araştırmaları ve mimarlık alanında Ezgi Tuncer’in çalışmaları meselenin eleştirel açıdan sorgulanmasında öne çıkan katkılardır. Bu çalışma sakatlık meselesini farklı başlıklar (sakatlık kavramı/tanımı, sakatlık, kent ve toplum ilişkisi, sakatlayıcı tasarım ve standartlar, erişilebilirlik kavramı) üzerinden irdelenmekte ve mimarlık alanında geri plana atılmasını bir ‘kriz’ olarak değerlendirmektedir. Çalışmanın amacı sakatlayıcı mekanların kalıcılaştırılmasında toplumsal pratiklerin, özellikle modernizm süreçlerinde ivmelenen standardizasyon gibi mefhumların etkisini ve sakatların mekandan-yapılı çevreden dışlanma süreçlerini ortaya koymaktır. Çalışmanın alan araştırması kısmında Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Mimarlık ve Tasarım Fakültesi Binası erişilebilirlik bağlamında mercek altına alınmıştır. Çalışmanın yöntemi ilgili literatürün taranması, konuya ilişkin söylemlerin ve uygulama örneklerinin tespitine dayalıdır. Bu haliyle sakatlık meselesini irdeleyen çalışma, sosyal bilimler ve mimarlık alanındaki sakatlık literatürüne bir katkı olarak görülmelidir. Çalışma sonucunda mimarlık disiplininin sakatların mekana erişebilirliğinin ötesinde hem kullandığı dil hem de yaklaşımı bakımından yeni bir rol üstlenmesi gerektiği meselesinin anlaşılması beklenmektedir.